Cebimde yeni kelimeler var
Kelimeleri turetmeye calisirken
Ya kelimeler anlamsizlasiyor
Ya da hayat ve ben.
Cebimde yeni kelimeler var
Eskileri aliyor, yenileri satiyorum
Her sabah yeni bir gun dogarken
Ben sadece seni yasiyorum.
Cebimde yeni kelimeler var
Anlamini bilemedigim bir huzun parcasi goruyorum
Yeni kelimelerle gelen aski
İlk defa seninle tadiyorum...
Cebimde yeni kelimeler var
Hayal mi, yoksa gercek mi bilemiyorum
Ellerimi tutarken sen
Ben sadece gozlerine bakiyorum.
Cebimde yeni kelimeler var
Şimdi yuregimde bir mutluluk kipirtisi
Gokyuzune bakiyorum
Seni her nefeste bir kez daha yasiyorum.
Cebimde yeni kelimeler var
Artik dogan gunesi seninle karsiliyorum
Askin anlamini degistiriyor
Mutlulugu ikimize adiyorum..[url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/forum/../cikis.php?url=http://groups.yahoo.com/group/magic-moment][/url]
[SIZE=3]Her Veda Çıktığı Kapıyı Açık Bırakır!
Ayrılık, yarımların acısını bırakır ömrümüzün herhangi bir vaktine. .Yaşanılan acı sadece bir sözcüğün sıradanlığına sığdırılmıştır. Oysa o, soluk alıp verilen her dakikada saklıdır. Gecenin karanlığı ile gelen sızı, göçmen kuşların kanadına takılan sevinç, kuzeyden esen rüzgarın kokusu, sonsuz dokunuştur ayrılık. . .
Giden biraz yaşanmışlık biraz da yaşanacak şeyler götürmüştür. Biraz kendi ömründen biraz da onun ömründendir götürdüğü. Oysa gözlerdeki ıssızlıkta bulunmuştur aranılan. Hiç bir bencillik kıyılarına uğramadan yanaşılan bir limandır yaşanılan. Onca kalabalığın içinde çırılçıplak bulunulan yalnızlıktır paylaştıkları. Uzun zamanlardan topladıklarıdır birbirlerine sundukları. Giden götürmüştür bir ömür biriktirdiği acıları da. . .
Bir kuş kanadının çırpınışı kadar kısadır. Her şey bir anda bitiverir. Bulunduğu gibi, yüreğe kabul edildiği gibi, anlaşıldığı gibi değildir bu. Zamanın hızı daha acımasızca işler terk edişin durağında. Başlarken duyulan kaygıların dizildiği, kuşkuların yer edindiği kadar uzun değildir ömrü. İki kirpiğin buluşma anından daha hızlıdır bazen ayrılık. O ilmek ilmek işlenen, günlerce diller dökülen ve bin türlü acının içinden süzülerek getirilen sözcüklerin sihrinden yoksundur. . .
Çünkü hiçbir yıkımın hassaslığa ihtiyacı yoktur. Onda ayrıntı da yoktur. O sadece yıkar giderken... ve yıkım zaman ile bir bağ kurmaz. Çünkü zamanın yeri yoktur gidenin bıraktığı yerde. Giden zamanı da almıştır yanında, gelecek geçmişin gölgesindedir artık. . .
Mısralara sığmaz olur acının derinliği. Uçurumlar ile kıyaslanır yalnızlık. Uçurum kenarında gezer güzel ve acı anılar. Her seferinde kalandır bu uçuruma devrilen.Ve hep kalandır anıların cenderesinde boğulan. Fırtınalarda kaybolan, girdaplara takılan. Bilir ki kurtulduğu her fırtınadan, çıktığı her kuytuluktan yokluğu duyacaktır. Bundandır ki hep kalan, ayrılığın nedenlerini düşünür uzun uzun. Bir kuyunun derinliklerinde bulacağı ışığın onu getireceğini sanarcasına. . .
Çaresiz kalınca, sanık sandalyesini kurar. Bir kendini oturtur bir de gideni. Ama bulamaz suçu tespit eden bir delil. Hep pişmanlıktır gelip dilinin ucuna dolanan. Ve güzele dair anlara kızmaya başlar. Güzel anlardan pişmanlıklar gelip oturur içine. İşte o zaman gerçekten bitmiştir aşk. Yaşadığın güzellikten duyulan pişmanlık bitirir her şeyi. Oysa kızılan ayrılıktır. Ayrılanın acımasızlığıdır. Belki de tanınamayandır kızılan. Giden hep bir kapı aralamıştır kendine. Bir perde çekemez yaşadıklarına ama daha bir güvenle bakar hayatına. . .
Oysa hep bir kırık ayna taşır yanında ve her düşündüğünde aşkı o aynadan bakar kendine. Belki de kalandan beklediği itaattir, kabulleniştir, sesindeki çaresizliği hissediştir. Bilmez ki ne büyük bir yalnızlıktır içine düştüğü. Çünkü her veda kötü bir alışkanlık bırakır insanın hayatına. Veda ettiğin gibi edilen olmanın da korkusunu salar yüreğine. O, acımasızlığın nasıl olduğunu bilir. Bunun içindir ki, aşkı bir önceki gibi yaşayamaz. Çünkü aşkta acıma olmadığı gibi acımasızlığa da yer yoktur. Bu nedenle her yeni aşka bu korkunun gölgesinde başlar giden. Artık giden değil kalan olmanın korkusu taşıyandır. .
Her ayrılık, bir filmin sahnelerini bir romanın sayfalarını andırır. Bu yara bir daha asla kapanmaz ve hiçbir ilaç iyileştirmez sanılır. Artık ne kuşların kanatlarına takılan sevinci duyumsar, ne bir çocuğun tebessümünü fark eder ne de ağlamak onu teselli eder. O sadece, yalnızlığının girdabında nasıl boğulduğunu düşünür. Her ayrılık, bitmişliğin veya zor ile kazanılanın kolay kaybedilmesinin kabullenilmemesidir; kendisine sorulmadan alınan bu kararın incittiği onur, sevgi sözlerinin ardında gizlenmiş olan terk edişin bir anda bilinmesidir ayrılık acısı. . .
Her veda çıktığı kapıyı açık bırakır. Arkasından kapatmaz, kapatamaz. Çünkü o arkasına bakmadan gidendir. Arkaya bakmanın, bıraktığı yıkıntıyı görmenin anılarında silinmeyen bir acının resmini çizeceğini bilir. Bu nedenle hiçbir veda arkasına bakmaz ve bu nedenledir ki, çıktığı kapıyı kapatmaz. Oysa. . ; Her veda şunu hep unutur. . ; Her aşk bir veda kapısından girer. . .
(a)[/SIZE]
Bir adı vardı ve adı aşktı
Sevgiydi yumak yumak öpücük gibi konan yanağa
Bir tat bir dokunuştu usulca kalbime
Onun adı aşktı aşk
Sevgisiydi zamansız, zamansızlığa kadarda severdi
Öpücük sıcaklığında buğusu kalırdı yanaklarımda
Sarıldığı kadar kaybolurdum kalbinde
Kalbi kadarda sıcaktı sarılışı
Bırakılması güç ayrılması imkansız
Sonsuzca sürmesini istediğim bir evrendi
Dokunduğu kadar damakta kalırdı tadı
Hiçbir zaman bıkmadığım bir film gibi sanki
İzledikçe heyecanlar içinde savrulduğum
Hiç bitmesin….Hiç gitmesin
Yanımda olsun diyip te uçmasından korkmak gibiydi
Sevmelerim sonsuzluktu ve o sonsuzdu içimde büyüyen
Bu sanaydı ve senin adın aşktı aşk.
Ben hala İstanbul'dayım...
Buram buram saçların kokuyor marmara..!
gel bir kez daha okuyalım o türküyü
Bırakma beni İstanbul'larda!
Nefret ediyorum Adalar'dan , Galata'dan
Nefret ediyorum, kargaşadan
Sana en uzak il'deyim
Ben hala İstanbul'dayım.
Hiçbir iz yok ama senden Marmara'da
Gel bir kez daha coşalım o duyguya
Ne kadar aynısı olur bilmem..
Ama bırakma beni işte.!
Bırakma İstanbul'larda.
Nefret ediyorum çünkü Beyoğlu'ndan,Taksim'den..
Senin sakinliğinden en uzak il'de,
Kargaşadayım...!
Gel bir kez daha okuyalım o türküyü!
''ben ateşe senle düştüm.
sen yanarsın da ben yanmam mı sanırsın?
sen köz oldun da ben küllendim mi sanırsın? ''