Kapıda Ayrılık Var...onu Sen Mi Çağırdın!
Oturup yaşadıklarınızı ve çevrenizdeki insanların yaşadıklarını düşününce, ayrılığın hangi şekilde olursa olsun birdenbire geldiğini fark ediyorsunuz. Kimse kollarını açıp, onu dört gözle beklemiyor. Bunu biraz imgesel bir şeklin içine sokarsak, ortaya bilinen ama görünmeyen bir mizansen çıkabilir. Öyleyse bir deneyelim.
Bir kadın ve bir erkek evde oturmaktadır. Birden kapı çalar ve adam kadına seslenirken diyalog başlar:
-Kapı çalıyor açsana.!
Ne kadar duygusuz bir ses tonu diye düşünerek kapıya doğru yönelir kadın, insan sesine biraz sevecenlik katar düşüncesiyle. Kapıyı açtığı andaki serzenişi birden şaşkınlığa dönüşür. Ne diyeceğini bilemez bir halde sevgilisine seslenir:
-Kapıda ayrılık var..! Onu sen mi çağırdın..?
Adam ne diyeceğini bilemez birden ve kekeler gibi çıkar kelimeler ağzından.
-Şeyy, bir gün yolda karşılaşmıştık. Ben de bir ara uğra, konuşuruz demiştim. Bu kadar çabuk geleceğini bilmiyordum. Bana niye söylemedin? Bu evde ben de yaşıyorum, benim de bilmem gerekmez miydi..?
-Nasıl olsa geleceğini sen de biliyordun. Ha bugün ha yarın, ne fark eder.. gelmesi yakındı..
-Hayır, bilmiyordum..Bilmek ayrı, konuşmak ve buna karar vermek ayrı. Şimdi onu nasıl içeri alırım? Her taraf
darmadağınık, ortalığı toparlamadım. Üstelik şu an onu misafir edecek yerim yok..!
-Şu an bunu tartışmamız doğru değil, kapıda bir misafirimiz var.
-O senin misafirin, benim içinse davetsiz bir misafir. Neden bunu hiç konuşmadın benimle? Bir sorun vardı da neden paylaşmadın..?
Kapıda bekleyen ayrılık iyice tedirgin olmuştur. Böyle sahnelere fazlasıyla alışkındır ama yine de kötü olmuştur işte. Onu çağıran adama döner ve son noktayı koyacak sözü söyler..
-Sen daha sevgilinle bile konuşamıyorsun, konuşmamışsın, kaldı ki benimle nasıl konuşacaksın? Beni etkilemez böyle duygusal sahneler, işimi yapar giderim. Ama bir daha beni çağırdığında bundan sevgilinin de haberi olsun.
Bunları söyledikten sonra gider. Kadın ve erkek geri planda kalır ve aslında kadının ortalığı toparlayamadım dediği, yüreğinin dağınıklığıdır. Birdenbire gelen ayrılığı nerede yatıracağını bu yüzden bilemez. Bu gibi sahneler her zaman yaşanır. Roller değişir, sahne ve replikler değişir ama sonuç hep aynıdır...çünkü susmak hiçbir zaman bir cevap değildir. Ve ayrılık öyle yüzsüzdür ki; aklınızdan geçirseniz dahi, dudaklarına gülümseyişini yapıştırır ve hemen gelir. Ortalığı toparlamaya fırsat dahi bulamazsınız.
(alıntıdır)
Oturup beklemek varya!!!
Bir pencereyim, köhne...
Bir duvardayım virane...
Ne taşlarım sağlam, ne sıvam var ahşabımı örten...
Sıradan bildik viranenin, sıradan köhne penceresiyim...
Çerçevelerim kırık dökük, camlarım tuzla buz...
Söylenmeyin mahalle çocuklarına, sakın kızmayın onlara...
Camlarım, canımın kırıkları; onları çocuklar kırmadı...
Üşümekteyim; köhne bir pencereyim, camları kırık..
Zaman, çağlayan içli bir keman...
Güneş mahzun; gümüş, günün rengi...
Kalbimde, mızrap kırık sanki; ses vermiyor...
Aklımın delhizlerinde kayboldum...
İlham perim, ruhuma ihanet etti...
Bir sözle bitti; ardından her şey gitti...
Kelimelerimi rüzgar savurdu..
Ne kimsenin düşüyüm, ne de başkası adına düşünürüm...
Ne duvarda sazım, ne dilde dolaşan kıymetli bir sözüm...
Ah iki gözüm; cismim özüm...
Ben, her daim yalın çıplak sözüm...
Düşlerde peri değilim...
Başıma taç değilsin, eğilim...
Düşlediğin, düş/tü...
Düşünden, düştü...
Oturup beklemek varya gelmeyen sevgiliyi... Sonuna kadar beklemek..
Hiç gelmeyeceğini bile bile umudunu yitirmemek... Nasıldır bilirmisin böylesine sevebilmek...
Göz yaşlarına hakim olamayıp onları içine akıtmak...
Beklemek; sonunda gelene kadar, ya da sonun gelene kadar beklemek...
Parçalı alıntı..
umutları yarına erteleyip
sana çiziyorum yollarımı...
tutup tutup,
matkaplara vuruyorum bağrımı;
döküm döküm etlerim...bak!
geceye sarıyorum yaralarımı,
ağlayarak...
yıldızlar bilir ençok,
birde düşlerim,
birde taş yatak...
oysa sen!
kırktabir gelirsin,
kırkta bir uzanırsın yanıma,nazlanarak...
ve yağmurlar,
ve hüzünler,
ve seni taşlarına dizdiğim yollar,
ve hasret!...
ebabil kuşlarının dönüşü gibi,
durup durup kıvrılırım sana...
göçün sancılarını yazıyorum şiirlerime
oku ve anlat!...
gökte nasıl üçgen çizerse turnalar,
yüreğimi çizdim sana!
çizgisi metrelerce kanat...
geliyorum işte kapına
maviliğinde uçarak..
umutları yarına erteleyip,
sana çizdim yollarımı...
tutup tutup,
derinliğine vuruyorum kendimi karanlığın...
yılanlar kayıyor dağlardan ovalarıma,
ben burgaçlarında solungaç!..
korkuyorum sevdiceğim,elimde değil!..
dağlara kaçıyorum yeniden
seni de yanıma alarak...
ve emeğm,
ve ekmeğim,
ve bebekliğim,masumluğum,
ve gençliğim,
ve beş para etmez geçmişim, ömrüm...
ve de yalnızlığımı yaşayan köyüm,
ağlıyor arkamdan el sallayarak...
sen doruklardasın ya,
sen çağrısındasın ya sevdanın;
işte yollardayım,
işte yokuşlardayım,yalınayak...
işte turnalarda,
işte ebabil kuşlarıyla bulutlarda
işte yanındayım,
ve ellerim koynumda,aç bak!..
sımsıcak...
umutları yarına erteleyip,
sana çizdim yollarımı...
usulcacık,
ama usulcacık sevdiceğim!...
hayaline dalıyorum...
ısınıyor taş yatak..
gece yorgan,
kollarım yastık,
desem ki sırtım kan revan,
desem ki sırtım delik deşik,
desem ki yılanlar çöreklenmiş bağrıma,
desem ki korkuyorum,yalnızım...
desem ki ellerini istiyorum...
desem ki leylim vaktini bekliyorum,
gel artık!...
İstemesem... Uzanmasam onlara doğru... Avuçlarımı açıp yalvarmasam Allahıma, bu kadar uzak hissetmiyorum onları. Attığım her adımda uzaklaşmıyor hayallerim o zaman.
Hayat bana hiçbir zaman çok istediğim şeyleri vermedi.
Çok istemek başarmanın yarısıydı hani!
Öyle öğretmişlerdi bana...
Başarmak...
İmkansızı başarmak mucize değil miydi?
Peki ne istiyor hayat benden, kimsenin yapamadığını mı?
İmkansızın yenilmezliğini alt etmemi mi umuyor, bana istediklerimi vermek için?
Ben sanmıyorum hayat!
Ben koşmaya, ulaşmaya çalışırken sen koştuğum yolları uzatıyorken bu hayatta benim istediğim hiçbirşey olmaz, olmayacak...
SÖYLESENE HAYAT! ELİMİ UZATTIÄžIM HERŞEYİ KURUTMAKTAN BIKMADIN MI?
Sadece çocukluğuma dair birkaç istediğim kalmış ta uzaklarında biryerlerde içimin.
Hani sağımla solumu karıştırdığım dönemlerde istediğim tek şey.
Hani o zamanlar belki de hayattan beklediğim tek şey. Babamdan istediğim bir kol saatiydi.
Her akşam babamın geliş yollarına dökülen umutlarımın her gece aynı hüsranla sonuçlanmasına da sebep sendin değil mi HAYAT!
Hani çok istedim, çok bekledim ama sen hep benim umutlarımı kırdın.
Vazgeçmemi, pes etmemi istedin.
Daha doğrusu sana yenilmemdi asıl istediğin. 1-0 öne geçtiğin o anlarda değerini yitirmiş isteklerimi gerçekleştirdin sadece.
Çok zaman sonra bir akşam, yine aynı saatte geldi babam, cebinden çıkartığı mavi, plastik bir saatle geldi.
Ama ben yıkılan umutlarımı çıkaramadım, belki de ucu yırtık cebimden.
İlk istediğim, ilk beklediğim kadar mutlu olmamıştım aslında... yine de sevinmiştim... ama o çok istediğim anlarda yıkılan umutlarım çoktan takılmıştı boğazıma.
İşte o gün, bugündür sağ koluma takarım saatimi. Tersliklerin
hayatıma girdiği o ilk yıllardan beri.
Ya şimdi! Yaklaşık (..) yıl aradan sonra ne değişti hayatımda?
Yine yıkılan umutlarım takılıyor zaman zaman boğazıma.
Ne istesem engel olup seriliyor yollarıma.
Çok... çok... çok istememeliydim belki de.
HAYALLERİMİN BİR KÖŞESİNE KİLİTLEMEMELİYDİM İSTEKLERİMİ.
Ama sen güçlüsün değil mi HAYAT!
Yaşadığım sürece benden ve sana karşı koyamayacak aciz ruhumdan alacağın kadar alacaksın değil mi umutlarımı?
Biliyor musun? benim hayatımda hiçbir zaman birşeyi zamanında gerçekleştirmedin.
Ya yarım kaldı isteklerim yada ben onlara gitmeye çok geç kaldım.
Farkında mısın?
Herşeye rağmen hayatı seviyorum...
Bana vermediğin tüm umut boşluklarının yerine yapmacık mutluluklar koyuyorum.
Baksana ne de güzel duruyor değil mi benim sağ tarafım da!
alıntı
Üç çeşit sevgi vardır...
Birincisi:EÄžER...Eğer güzelsen seni severim,Eğer beni olduğum gibi kabul edersen seni severim...gibi..
İkincisi:ÇÜNKÜ....Seni seviyorum çünkü güzelsin,Seni seviyorum çünkü beni değiştirmeye çalışmıyorsun...gibi..
Üçüncüsü:RAÄžMEN...Seni seviyorum herşeye rağmen..Güzel olup olmaman hiç önemli değil...Beni olduğum gibi kabul edememen de öyle... Koşulum yok ,beklentim de...Dedim ya her şeye RAÄžMEN seni seviyorum...
Hangisi gerçek sevgi dersiniz?
Ey aşk! Seninle oynuyorlar bu aşksız insanlar!
Bakışlarını uzat bana, seninle bakayım dünyaya...
Seninle anlamlaştırayım hayatı, seninle anlam kazansın ibadetlerim...
Bakışlarını uzat bana, ışığınla aydınlansın kör bakan gözler...
Sende görsün beni, gözlerim uzakları görebilmeli....
Bakışlarını uzat bana, yüreğimdeki karlar erisin! Bahar gelsin yüreğime, aklar'ım yeşersin! !
Bakışlarını uzat bana, içi gülsün gözlerimin...
Bakışlarını düşür sözlerime, aşk d'olsun cümlelerim, aşkla d'olsun yüreğim...
-Ellerini uzatma bana ey aşk!
Ola ki; tutamam ellerinden....
Tutamayışım iner yüreğine, kırılırsın en ince yerinde hayatın, küsersin bana...
-Ne olur ey aşk! Dokunma bana....
Sen beynimin dokunuşlarındasın, gülistanında yüreğimin...
Ona yakarışlarımdasın... Ne olur ellere düşme..!
Ne olur y'ellere bırakma kendini..!
Eller bilmez kıymetini, sen hep kal gülistanında yüreğimin ve hep ışığı ol gözlerimin...
İstersen hiç uğrama bana, hiç bilme, hiç tanıma, hiç anlama...
Ben seni seviyorum ya! ! bu yeter bana ey aşk..!
Güzelsin sen, sevilmek kadarsın...özlemek kadar, hasret seninle anlamlı..
Özlemek senle orantılı... Sensiz yaşanmaz....
Sen ölümü kıskandıran tek 'var'sın...
İnsanlara ölümü sevdiren ve ölümü bu denli anlamlaştıransın.
ölümsün doğuşlara vesile olan... Ateşsin yüreklerde ve gülsün hovarda ellerde...
Ne olur düşme ellere!
Ne olur kapılma y'ellere! ! !
'Eller kıymet bilmez'...
y'eller savurur seni, düşersin yerlere....
Düşme düşme düşme....
Ben düş'tüm.
Sen düş ol..
alıntı
SEVMEK NEYDİ?...
Sevmek sadece "seviyorum" demek değil idi..Seviyorum deyip kenara çekilmek hiç değildi!!
Karşılık bulma hırsına kapılmayan umutlara yüklenen bir bekleyişti bazen sevmek..
Çok büyük umutlara bel bağlamak ta değildi..
Yara bandı satan bir çocuğun umut dolu ışıltılı gözlerini görmek yeterdi sevgiyi anlamaya..
Sevmek düşünmekti..Ne yapıyor diye düşünmek..Nerede, nasıl diye düşünmek..
Seni düşünüyor olma umudunu düşünmek..
Düşünmek..Hem de öyle kalabalıklarda ya da sadece mutlu iken değil ; gözünü tavandan ayırmadan düşünmek..
Ve bu şekilde uykuya dalıp gece rüyada görmekti sevmek..
Sevmek inanmaktı..Sevdiğine inanmak –hem senin! hem onun!-..İkilemlerin ortadan kalkmasıydı sevmek..
Ve "tek gönül" olunsun diye yüreğin ikiye bölünmesiydi..
Sevmek "sonu olmayan bir varoluştu"..Sonlanmayan, sonlanamayan bir varoluş..
Terk etmek, vazgeçmek gibi sözcükleri içermiyordu çünkü sevmenin lûgat'ı..terkedilmiş gibi görünen sevgililer, vazgeçmiş gibi görünen yürekler vardı sadece..
Sevmek gözyaşıydı..Ağlamaktı sebepli sebepsiz..Sevginin kendine ağlamasıydı sevmek..
Sevmek, bir kar tanesinde, güneşin parıltısında yahut sigara dumanındaydı bazen..
Yağmur damlasının toprağa, toprağın ağaçlara hayat vermesiydi sevmek..
Sevmek yağmurda ıslanmaktı..
Sonunu düşünmeden, bütün işini gücünü bırakıp dalıvermekti damlaların arasına..
Yanaklarından süzülenlerin "bu seferlik yağmur damlası" olduğunu bilmekti..
Sevmek, sevgiliyle gezdiğiniz sokağa gitmeye korkmak, gittiğinde gözyaşlarını tutamamaktı..
Sevmek, yürekten seveni bulduğunda sıkıca sarılmak ve onu bir daha bırakmamaktı..
Sevmek "sır" idi, anlaşılmayandı sevmek..
"Ne yapıyorum ben ?" sorusuna cevap verememek, güç bela cevap verdiğinde, verilen cevaptı sevmek..
Sevmek, "tüm bunlarla beraber" sevgiliyi görmek, onun yanında olmaktı..
"Seviyorum" du sevmek..Sevmek "ben de" ydi.."Ben de seviyorum" du sevmek..
Sevmek gidiyorum değildi.."Geliyorum" du sevmek.."Kalıyorum" du..
alıntı.............
MUTLU BİLSİNLER BENİ....
Sayende bana hiç bir acı koymuyor
BiLiyor musun
Kim qitmiş, kim kaLmış hiç umurumda oLmuyor
Farketmiyorum hayatımda oLanLarı
ÖLümLer bile acıtmıyor canımı qidişin kadar,
Çünkü biLiyorum qiden istediqi için deqiL, zamanı qeLdiqi için qitti ve qittiqi yerde de beni yaLnız bırakmayacak
Bir yerLerden beni izLeyecek
Sen beni yaşarken öLmeye mahkum ettin
MutLuLuqumu, rüyaLarımı, umutLarımı, sevqimi aLdın gittin
YaşayacakLarım varken sebebimi unutturdun.
BiLmediqim şeyLerLe tanışıyorum
Kendimi yeniden tanıtıyorum..
İnsanLarı şaşırtıyorum nefretimLe..
Oysa seviLmekti tek derdim..
DoLuyum
PatLayacak qibiyim
Kime oLursa oLsun, nefretimi kusmayınca nefesimLe boquşuyorum.
SıkıLıyorum;
İçimden çıkıp başka bir bedene qirmek istiyorum
'Bu ben deqiLim!' demek qeLiyor içimden
Ben söyLemedim bu sözLeri
Kırmadım kimseLeri demek istiyorum
Ama en kötüsü de kimse inanmıyor bana
Çünkü hakLıLar
Sen büyüttüqüm qüzeLLikLerimi bana qeri vermeden kayboLdun
Geri istiyorum eski kimLiqimi.
GözLerime bakma bir de
Yeniden simanı hatırLatma
YaLnız kaLdıqında omuzuna yasLanacaqın bir ben yok artık
Sırtımı çeviriyorum sana da, sevdana da.
Kendime acımak istemiyorum ben
BaşkaLarıda acımasın bana
Ben düşmedim
UykuLarımı böLmesin cıqLıkLarım
GüLmek isterken qözyaşLarımı sakLamak zorunda kaLmayım
Beni mutLu biLsinLer mutsuzken
Bittiqim yetmezmiş qibi bitirmeyim başkaLarını...
ALINTI
Cok özel Bır Hikaye
Kendini bildi bileli mor menekseyi cok severdi. Cocuklugunun gectigi ikikatli evin bahcesinde bahar geldiginde mor mor acar, mis gibi kokarlardi..Annesi mor menekseleri hep duvar kenarina dikerdi..
golgeyi sever menekselerderdi..Oysa ogretmeni bitkilerin gunes isinlari ile fotosentez yaptigini anlatmisti onlara .Bitkiler gunes isigina muhtacti.Mor menekseler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki gunesi severken,onlar neden golgeyi tercih ediyorlar diye dusundu durdu Hande...Kucuk, ufacik akli ile aslinda menekselerin diger ciceklerden farkli oldugunu kesfetmisti, iste belki de menekseler bu yuzden bu kadar guzeldi.Herkesden farkli olursan, bu hayatta degerli olursun yargisina varmisti.Daha o yillarda farkli olmak icin ugras vermeye basladi. ilk olarak, okulda kimsenin yanina oturmak istemedigi Hacer'in yanina oturmak istiyorum ogretmenim diyerek basladi farkliliklarla suren hayati. Hacer bile sasirmis saskin saskin bakiyordu onun yuzune. Hacer cok daginik, biraz anlama zorluklari olan problemli bir ailenin kizi idi. Hande ise muhendis Kamil Beyin biricik kizi. Ogretmen pek oturtmak istemedi once Hacer'in yanina Hande' yi. Daha sonra bir tatsizlik cikmasin
diye ogretmen Hande'nin annesini cagirdi.
Annesi eve geldiklerinde Hande'ye sordu :
- Neden yavrum Hacer in yanina oturmak istiyorsun?
Hande cevap verdi :
- Gecen baharda menekseler ekiyorduk hani anne, o gun sen bana menekseler
gunesi sevmez demistin, oysa her bitki gunesi sever. Menekseler farkli, belki de
bu yuzden bu kadar guzeller. Hacer'in yanina kimse oturmak istemiyor. Ben farkli olmak istiyorum. Belki Hacer de guzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi.
Annesinin agzi acik kalmisti. Ilkokul 4.sinif ogrencisi kizinin olgunluguna hayran kalarak
- peki kizim kimin yaninda istersen oturabilirsin, " dedi.
Pazartesi Hande Hacer'in yaninda oturmaya basladi. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer.Birbirleri ile hic konusmuyorlardi. Diger kizlarda sogumustu Hande'den. Nasil Hacer gibi daginik, bir seyi, iki kere anlatinca anlayan fakir bir kizin yanina oturmayi istemisti.En cok alinan doktor Cemal Beyin kizi Esin'di. Anne babalari her hafta sonu gorusuyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardi. Nasil olur da kendi yerine Hacer'i secerdi. Cok gururu kirilmisti Esin'in. Hande ile konusmuyordu.Birgun Hande ve ailesi Esinlerle dag koylerinden birinde gerceklestirilecek bir panayira katilmak icin sozlestiler. Hande gene Esin'in somurtacagini bildigi icin gitmek istemiyordu.Icin icin de Hacer'e kizmaya baslamisti arkadaslari ile arasinin bozulmasina sebep olmustu.Neden sanki bu kadar daginikti, neden her seyi iki kerede anliyordu? Yoksa aptal miydi?Sonra menekseleri hatirladi hemen dusuncelerinden utandi. Hacer farkli diye yargilamamasi gerekiyordu. Hacer'in, kimsenin bilmedigi guzelliklerini kesfedecekti. Buna tum gucu ile inandi. Panayira gittiklerinde Esin somurtarak karsisinda oturuyordu, Hande ile konusmuyordu.
Hande cani sikildigindan biraz dolasmak icin annesinden izin aldi. Koy yolunda yurumeye basladi. Hava iyice sogumus ve ayaz iyice artmisti, kar atistirmaya baslamisti. Hande kari cok seviyordu, yurudu, yurudu. Koye gelmisti. Bir evin onunde durdu. Evin penceresinde ki saksiya gozu
ilisti. Gozlerine inanamiyordu, bunlar mor menekselerdi. Ama kıştı ve menekseler sogugu hic sevmezlerdi eve dogru bir adim atti. Kapida beliren golgeyi cok sonra fark etti bu Hacerdi.
Hande'ye gulumsuyordu.
- Hosgeldin Hande buyurmaz misin?, dedi.
Biraz urkek, saskinlikla kapiya dogru ilerledi Hande ve iceri girdi. Oda sicacikti odun sobasi her yeri isitmisti. Menekseler diyebildi sadece Hande...
- Bu sogukta ?
Hacer gulumsedi ;
- Onlar annem icin, annem onlari cok sever.
Sonra yatakta yatan kadini fark etti Hande.
"Annen hasta mi?" dedi.
"Evet 2 sene once felc oldu ona ben bakiyorum, bizim kimsemiz yok, birtek inegimiz var onunla
geciniyoruz. Ama tum isler bana baktigi icin derslere calisacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer
utanarak. Bir de bizim koyden sehre arac yok, bu yolu her gun yuruyorum o yuzden de cok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta gucluk cekiyorum. Hande'nin gozleri dolmustu. Disaridan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu ariyordu. Cok merak etmis olmaliydi. Disariya kostu ve annesine sarildi, agliyordu. Bir muddet sonra anne bu Hacer diye tanistirdi sira arkadasini. Hacer'in yaptigi sicak corbadan ictiler birlikte. Hande annesine anlatti Hacer'in hayatini, aglayarak.
"Bir seyler yapalim anne" dedi.
O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer'i kendi evlerine tasidilar. Hacer artik Handeler den okula gidip geliyordu, ne daginikti, ne de aptal. Sinifin en iyi ogrencisi olmustu. Seneler gecti Hacer ve Hande bir arkadas degil, iki kiz kardeslerdi artik. Mor menekseler Hande'ye Hacer'i armagan etmisti. Hacer'e ise hem Hande'yi, hem hayati. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer simdi bir doktor. Hande'den vicdanin ne kadar onemli oldugunu ogrendi, hastalarina vicdaniyla birlikte sifa dagitiyor. Hande ise bir ogretmen. Cocuklara farkli olan seyleri sevmeyi de ogretiyor. Bir kizi var
adi, Hacer Menekse. Hayatta en cok sevdigi iki seye birini daha ekledi Hande.
LUTFEN SEVGiNiZE ONYARGI KOYMAYIN.
HERSEY SEVINCEYE KADAR FARKLIDIR
SEVDIKTEN SONRA ISE SEVGININ DILI HEP AYNIDIR
[SIZE=2]MEÄžER NE ÇOK SEVMİŞİM SENİ
Meğer ne çok sevmişim seni.
Beni düşünüyormusun ,seni düşündüğüm gibi.
Sana yanmışım ateşin kavurduğu kor gibi.
Sana susamışım çölde çırpınan kuş gibi.
Sana ağladım ,yolunu kaybetmiş çocuk gibi.
Meğer ben seni ne çok sevmişim.
Gözyaşım,acım,mutluluğum,kahroluşumdun.
Meğer ben hiç kimseyi senin gibi sevmemişim.
Sensizlik nasıl oturduysa içime
Bensizlik öyle otursun seninde yüreğine
Meğer sen yağmurum,özlemim,
Yangınım,sigaramın dumanı.
Gözyaşlarım teninin tadı.
Meğer sen yaşama sebebim,
Dilimdeki şarkı senin adın.
Meğer sen hayalim,sevdam.
Senden sonra sevemem kimseyi.
Senden sonra yanamam ben kor gibi.
Meğer ne çok sevmiş sol yanım seni.
Artık çırpınamam başkasının kollarında kuş gibi.
[/SIZE]