Öldürmeyin sevgileri
Bir güz yağmuru gibi çıplak ve uzak
bir gülüşün kanayan ağzındaki karanfil
nemli gözlerde yaşamını bulacaksa
bulsun...
Darılır yoksa sevdasız geçen ömür
korkusunu saklasa da inancın koynunda...
ürkütmeyin sevgiyi, sevdayı ve seviyi
bunlar Tanrı buyruğudur bırakın,
sevmek geçiyorsa yüreğinizden...
öldürmeyin sevgilerinizi
Sevsin!
KÖMEN
Ölü Gezegenlerin Tanığı
bütünlenemeyen darmadağın yalnızlığımın
savrulan kırıntılarına takıldım dün gece
kuru dal ormanlarında yokluk gibiydim
yanık suskun ve sitemli
kayan göktaşları topladım bir bir
son ışıklarını gökyüzüne terketmiş
ölü gezegenlerin tanığıdır yüreğim
yitikleşen bir sevdanın arta kalan suskunluğunda fosilleşti sözcüklerim
gece bun kuşlarının vurup geçtiği anlarda bir tortu gibi yığılıp kalıyorum
hangi umut hangi duygu ve efsundu saçlarımın ak kıvrımlarına doladığın
çek git artık bu yangınlar yurdundan
yaşamın üryan püryan yırtıldığı kentlerin
umursamaz kalabalığına karıl istersen
sana sevmek yaraşmaz güzelim
bırak beni gönlün kor ocağı içinde
ben seni için için yandıkça severim
KÖMEN
Ölümün Resmini Yazdım
Nice sevgileri yitirdik anıların solgun yüzünde...
Nice merhabaların sıcaklığında canladı,
Kül basılı yüreğin ocağı...
Yaşam bir baştan bir başa
Acı ve özleyişlerle devinir de...
En son durakta bir susukunluğa gömülür...
Yaşamın dal uçlarından ve taç yapraklarından
Çiğ tanecikleri gibi damla damla dökülür
Karışır her can toprağa...
Son söz, son soluk...
Doğumdan sonsuz yolculuğa çıkışa değin
Yaşanmışlıklar geçer feri söğünen gözlerin onünden...
Bir yönüyle yazgının okunuşudur sanki bu
Gücünü yitiren gögüs kafesine
Donakalır öylece gözler..
Bir noktaya bakakalır gelenini bekler gibi...
Ve bir el kapatır donuk bakışları,
Ağlayanlarını görmesin diye..
Bir yaşamın gizemi, acısıyla tatlısıyla böyle son bulur
Ve böyle başlar bir başka dünyanın gizemi...
Damlanın okyanusuna kavuşması gibidir yaşamak...
Kimileyin durgun, kimileyin kırgın ve kimileyin de taşkın...
İşte yaşam bu...
Güzellikleri ne denli sığdırabilmiş,
Çirkinlikleri ne denli ötelemiş isek...
Bilirim ki, sıcacık bir merhaba
Mezar taşına bile can verir.
KÖMEN
Özlemime Sonu Gelmeyen Ağıt
Yaşamımdan bir bağ bozumu dah geçti. Nice bağ bozumlarından ayrıcalı ve anılar kervanına katılarak.
Bağ bozumları her nedense; hüzün notalarını seslendiren bir başka tutkunun resitalini yansıtır gönüllere. Ağlatan, düşündüren ve hüzünlendiren şarkılar, türküler gibi... Bu resitalin güz yüreklere yansıması daha belirgin ve etkin olur ve sararan yapraklar gibi bilinmezlere savruluşun umutsuzluğunu, burukluğunu örer insan ruhuna için için..
.
Doğanın kucağında olabildiğine özgür yaşamanın coşkusunu yavaş yavaş kayıp eden insanın bağ bozumu hüznünü, hangi güz çiçeği bastırabilir ve hangi güz çiçeği deli esintilere yol alan zamanı, kendi sıcaklığında ısındırabilir ki? .. Ölümsüz ruhların, ölen kalplere ve gönüllere coşkulu, aymazlık ve dizginsiz evrelerini ne denli anımsatır? 'Ah gençlik, ah! ' diyerek.
Ama; bunlara karşın, insan hangi yaşta olursa olsun, yinede sevgiye, sevmeye ve ilgiye gereksinim duyacaktır. Sevmek, sevilmek istenci canlı - cansız bütün varlıklara ait bir beklenti ve özelliktir. İnsandaki bu özelliğe 'Gönül' mü denir, ne denir bilemem. Sahi yaşın ilerlemesi, gönlüde yaşlandırır mı?
Sevmek sevilmek ve ilgi istencini, yaşlanmış hangi bir kişi gönlünden silip atabilir ki bir yana? Bu mümkün mü? Hiç sanmıyorum. İnsan istencini bastırabilir; ama, ruhundan, gönlünden ve yüreğinden söküp atamaz.
Yaşamın bütün olumsuzlukları... Dillerin en sivrisi... Dikenlerin en zehirlisi ve nefretin en mor rengi kalplere gizlenmişini, bir zaman sonra yaşama geçirerek başka gönül ve yüreklerde onulmaz, öldürücü yaralar açsa da... Sonuçta; sevmek, sevilmek ve ilgi duymak insanın içselliğinde ağırlığını sürdürecektir. Yaşamı süresince.
Yaşamımdan bir bağ bozumu daha geçti. Gönül tayımı göçmen kuşlara yoldaş yaparak... Şimdi gönlümü yaban ellere saldım. Ölümüne uçuşan savruk, sarı yapraklar gibi... Bilinmezlere sürüklenmenin dayanılamaz burkuntusunu yaşayacağım belki... Belki deli fırtınaların kırbaçları şaklayacak duygularıma artık; dursuz duraksız... Ama; ne ayrılığın ateşini yaşatan bahara, nede cehennemi yaşatan yaza asla buğuz etmeyeceğim. Takdiri Yaratan'a, geleceği, yazgıya bırakacağım...
Şimdi, sen bilinmez bir yerde göz pınarlarını yüreğine mi akıtmaktasın, sessizce...
Yada yaşadığım bağ bozumuna yüreğin, gönlün şölen mi yapıyor? ..
Sevgi damlacıkların hangi ırmaklara karışıyor?
Hangi yaban kuşlara yurtluk yapmaktasın? ..
Bilemiyorum.
Düşünmekte istemiyorum artık.
Çünkü sen ' Özgür bir kelebek'sin...
Konaklayacağın çimi-çiçeği daha iyi bilir, daha yakın durursun.
Bu nedenle de güz düşlerini sürdüren göynük bir yüreğin acılarını anlamaya bilirsin... Hatta güz çiçeklerinin kısacık coşkularını sonbaharın güzelliği gibi görebilirsin...
Sahi sen hiç bağ bozumu yaşamadın, bu evrnin hüznünü hissetmedin değil mi?
Bu; ölecek bir hastanın üzerine iyilik gelmesi ile ayağa kalkması, sonrada apansız yaşama veda etmesi gibi bir şey...
Göçmen kuşlara yoldaş olmak...
Dönüşü olmayan, bilinmez uzaklara kanat çırpmak...
Yapayalnız...
Ve dağ koyaklarını yurt tutarak yabanlaşmak...
Issız, sessiz, katran karası gecelerde özleminle acıları yaşamak,
yada bin kez ölmek...
Yavaş, yavaş...
Söyler misin!
Uzak yalnızlıkları, özlem acılarını hangi vuslat dindirebilir?
Bilirim; rengini kandan alan kırmızıyı seversin.
Pembeleşip bakır rengine dönüşen bulutlara aşinasın.
Kar beyazınca, katıksız, arıl duygulara sahipsin...
Bilirim:
Arıl güvercin yüreğin özlemime, ızdırabıma, yalnızlığıma, dayanamaz. Ama, sen neredesin, beni duyuyor musun ey kaçgın sevi? ..
Hani, aşk tufanlara, kasırgalara dayanmak, yada direnmekti. Ne oldu? Hangi bungun acılar, korkular, ürküten esintiler, seni benden kopararak, uzaklara götürdü?
Dönüşü olmayan yerde isen, beni de çağır düşlerimde.
Andolsun ki sana ilhak edebilirim.
Bir mülteci gibi sınır kapında, yıllar sürse de bekleyebilirim.
'Her mevsim ayrı bir dünyadır.' derler. Mevsimlerimiz birbirine ne kadarda uzak... Hangi iklimlerde, hangi renklerde ve hangi göksel duygular harmanında buluşacağız?
Bunun imkanı var mı?
Umutsuzluğa umutlanmak. Ancak ve eğer var ise, aşkın mantığına uygun düşer. Ki bende başlangıçtan bu yana bunu anlatıyorum biteviye.
Bilesin ki sana değil kaçkın sevi, sana olan aşkıma çağrı yapıyorum. Ağıt, ağıt... Sessizce, yüreğime gömdüğüm hıçkırıklarla...
Bırak beni düşlerime, özlemlerime ve yalnızlığıma...
Ruhumdan, dünyamdan aylardır söküp atamadığım o tatlı, yanık anıları, şarkı ve şiirleri alda benden, öyle git bilinmezlerine...
Umutsuzluğumla, özlemimle, belki bir daha göremeyeceğim güz düşlerimle beni baş başa bırak Sensizlik beni nereye sürükleyecekse, bırak sürüklesin. sende bunu istemiyor musun? Son kez, en son kez özlemim, ağıtım, işte elindedir,
Mutluluğun neyi gerektiriyorsa düşünmeden onu yap.
Yeter ki sen mutlu ve huzurlu ol.
KÖMEN
Papatya Aklığı Sevişine Sığındım
Papatya aklığı sevişine sığındım
Fecri bilinmeyen bakışlardan kaçarak
Tutsaklandım ahengine sesinin
Visalinle ısıt beni yak beni
Mavi yeşil baharına kat beni
Güz sarısı son bulmadan mevsimler
Papatya aklığı ellerinle tut beni
Çiğdemler güneşe merhaba derken
Goncalanan güllerine kat beni
Koparmadan yadlar çiçeklerini
Dalbastı kirazca yüreğine sığındım
Şu uçarı gönül cambazlarından
Kurtar beni, sar sinene tut beni
Papatya aklığı sevişine sığındım...
KÖMEN
Pes Dedim İşte
Neler oldu, neler geçti
Bilmiyorum aramızdan
Ne bir adım geldin bana
Ne gelmeme izin verdin
Umursamaz duruşuna
Sonunda pes dedim işte
Ecel yürekten vuracak
Devinen bir sessizlikte
Amansız bir karamlıkta
Yalnızım ve sükuttayım
Gecelere sürgün oldum
Umutsuzca düşlerdeyim
Umursamaz duruşuna
Sonunda pes dedim işte
Ecel yürekten vuracak
Devinen bir sessizlikte
KÖMEN
Pes Etmek Yok Sevgili
Pes etmek yok sevgili
Sevda yolunun dikenli virajlarına, rampalarına
Pes etmek yok sevgili
Yaşam ağır aksak giden bir katar gibidir
Varışı mutlak vuslat eşiğinde biten
Pes etmek yok sevgili
Simsiyah bulutlar çilek bahçemize çöktü diye
O kapkaranlık hüzün bulutları bir gün kalkacaktır
Yerini gerçek sevdanın yağmurlarına bırakarak
Pes etmek yok sevgili
Bütün olumsuzluklara direneceğiz, dik duracağız
Bütün sorunları bir bir aştığımızı göreceğiz..
Ve ellerimiz bir gün mutlaka buluşacak
Ve o gün sevinci, mutluluğu yaşayacağız...
Pes etmek yok sevgili
Sıyrıl çık yalnızlığın çemberinden, varsın o döne dursun
Varsın hayat en onulmazı eşiğiğimize taşısın
Tınma, aldırma birbirimize ulaşan yolda yürümeyi sürdür
Kavşaklar, bulvarlar, caddeler yanıltmasın seni
Sapmadan hiç bir yana, bana doğru gel sevgili
Yürüdüğün bu yolun ucundadır sevdiğin..
PES ETMEK YOK SEVGİLİ
ÇÜNKÜ HEP YANINDA,
VE BİR NABIZ VURUŞU KADAR YAKININDAYIM
KÖMEN