:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Kömen şiirleri
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41
Arar Gözlerim

Bir bahar muştusu arar gözlerim
Gönül bahçesinde gül bana yeter
Mavi duyguların derinliğince
Yitik ufuklara dalar gözlerim

Onu sorar, arar yürek yangınım
Küllenmiş anılar bağı yaşamın
Anıları koysam ucu ucuna
Bitmiyor arayış dalar gözlerim

Uçuşsa kelebek, kuşlar böcekler
Uzaklaşır gider beden öteye
Depreşir içimde bir ince sızı
Dinmez umutlara dalar gözlerim

Bu arayış bitmez, bitmez özleyiş
Çıkagelir diye her an bekleyiş
Çiçekler aşk bekler, aşk ile açış
AAçılmaz bahtıma dalar gözlerim

Nice sevdalara aşk iksiriyim
Benliğimde tek sen ile diriyim
Yaratn a aşkın coşkun seliyim
Taşsam da aranır dalar gözlerim


KÖMEN
Aşk Bir Özleyiş ve Arayıştır

''Duygudur, düş ve düşüncedir... Seninle buluşunca şiir oluyor. Güzellik adına, doyumsuzluk adına. Kişiyi erdemli kılıyor bir başına.
Birice insan kendisidir. Kendi kendisince olmak insana bir şey kazandırmaz. Kendinden sonra insan ancak duygudur, sıkıntıdır, hırs ve ihtiyaçtır, günlük yaşantıdır... Her şeyden önce de sevgi ve aşktır. [b]Zaman kilometresinde bir tadımlık mola kişinin kendi yaşamıdır. Bu yaşam süresiz tat duygusuyla olsun, acıyla olsun doldurulması yine kişinin kendi elindedir. [/b]
Aşk bir kayadan, çiçekten, ağaçtan, herhangi bir güzellikten şavkıyan bir ışıktır. Bir güzelliği duymak, bir duygu ile bu güzelliği yansıtmak gerek... Renkler kullanılabilir. Çünkü renkler aşkın dilidir. Gecelerse hüznün endam aynası... Unutmayınız ki; ''Günaydın! '' mutluluğun başlangıcıdır. Heyecanlanmak [b]sıcak kanlılığın göstergesidir... Huzursuz olmanın tıpkısıdır aşk bir yönüyle... Aşk kişiyi eritir. Bir bakıma aşk, kişinin yalnızlığı ile mücadelesi ve bulduğunca imgesini çoğaltarak onu düşlerinde yaşaması, yaşatmasıdır öylece... [/b]
Yolu yürümekle, aşkı eskitmekle bitirilemiyor. Daha bir derinleşiyor, daha bir girifitleşiyor, daha bir acılı oluyor...'' Buruk tadı, o tuz seranadı yok mu... Bahar sabahlarında hercai çiçeklerinin güzelliği bundandır zahir '' diyor şair aşk için.
Aşk bir gerçekliğe, aşk bir yüceliğe, aşk bir sonsuzluğa yöneliyorsa güzeldir. İnsan bu; her şeyi olsun istiyor; gönlünce ve düşlerince... Uzak yörüngeli aşklar mazeret tanımıyor. Çünkü aşk bir yaşam biçimi olmuştur aşıkta. Onu yaşattıkça yenileşir, baharını yitirmez yaşam.

KÖMEN
Aşk Bu Oyuncak Değil

Henüz mini mini çocuklardık. Evcilik oynardık komşu çocuklarla, ya da evlerimize konuk olan ailelerin çocukları ile. Oyuncak evlerimizde anne, baba ve bir de çocukları olurdu Sonra bu oyuncak ev ve aileler birbirlerine konuk olurlardı... Bazan kavgayla biten, bazan da sessizce sona eren düşsel oyunlardı bunlar.

Hiç unutmam; evimize konuk olan bir ailenin çocuğu ile salonun bir köşesinde oyuncak evlerimizle oynuyoruz. Aramızda ne kavga, ne gürültü.. Çok iyi anlaşarak oynuyoruz derken, evimize başka konuklarla birlikte onların çocukları da gelince bizim [b]oyun
dünyamız sarsıntı geçirmeye başladı. O çocuklar da bu oyuna katılmak isteyince iki kişilik oyun dünyamız darmadağın oldu. Daha sonra anlaşmazlıklar, çocukça kıskançlıklar derken kavga gürültü... Ve tepemizde gürleyen bir ses, SUSUNUZZZ! ! !
[/b]


Bana göre aşkı bu minikler dünyasının oyuncak evlerinden başlatmak gerek. Kabul etmek gerekir ki, aşk ve [b]aşkın
düşleri bir başka dünyaları taşır duygularımıza. Bu dünyada bir üçüncü kişiye ve fazlasına yer yoktur. Sadakat yani bağlılık iki kişiliktir. İşin içine çok duygululuk, yalan sadakat karışırsa aşk aşk olmaktan çıkar, çocukların kavgalı gürltülü oyun içinde oyunlarına döner.

Günümüzde yaşadıklarımız da bundan başka bir şey değildir. Oyun içinde oynanan çoklu aşk oyunları gibi... Sonra da kalkıp gerçek aşk nedir diye düşünüp duruyoruz.

Aşkı anlamak için o çocukça tertemiz duygularımızı öne çıkararak iki-üç, beş-on türlü yüzlü olmaktan kendimizi kurtarmalıyız ilkin, sonra aşkın oyuncak olmadığını sindirmemiz gerekir diye düşünüyoruz...

KÖMEN
[/b]
Aşk İçin Direneceğiz

Çiçeğin değerini en iyi güz bilir,
Ama önü kıştır...
Güz mevsimde mavi menevişler açar, gözyaşları gibi...
Elleri böğrüne düşmüş ayaz vurgunu,
Bir umutsuzun düşlerine el salladığı gibi...

Zamanı eskitmek de var,
Yıkıntıların gün görmeyen kuytularında...
Uzak evrenlerin dönencelerine kapılıp gitmek de...
Direniyorum akıp giden zamana...
Elbette yenileceğiz bir gün.
Bizden öncekilerin yenildikleri gibi...
Ama zaman bizleri, alıştığınca kolay yenememelidir artık...

Albız'a, direnmek olur mu?
Rabbim insanı özene bezene yarattığını,
[b]hatta
'' yeryüzündeki Halifelerim...'' dediğini
bilmeyen, duymayan ve inanmayan var mı?
Hayatın Tanrı tarafından verildiğine '' amenna! ''.
O yüceler Yücesi'nce de
can emanetinin alınacağına inanıyoruz.

Peki hayat nedir acaba?

Can bedenden uçuncaya değin,
onu diri tutmak için direnmek ve savaşmak değilmidir...
Öyleyse
direnebildiğimizce direneceğiz...

Atalar '' Çıkmadık candan umut kesilmez '' der.
Umut direnmektir,
Umudu hiçbir biçimde yitirmeyeceğiz ve direneceğiz...
Çünkü, hayat aşkla başlar
Sevgi ve aşk hayata bağlılıktır ilkin...

KÖMEN
[/b]
Aşk ve Düş

Bitmez geleceğe dair hayaller ve düşler
Bitmez yaşama dair şu inişler ve yokuşlar
Ya çıkar bir düzlüğe basamaklar aşk olur
Ya iner derinlere bin bir renkli düş olur


KÖMEN
[SIZE=4]Aşkın Ölümü[/SIZE]

Geceleyin açık havada gezerken, o ilk yaratılıştan beri nöbet tutan yıldızlara baktığımızda uzaklıkları karşısında bir çeşit saygı, değişmezlikleri karşısında bir hiçlik, büyüklükleri karşısında da bir aşağılık duygusu duyarız. Yüreğimiz durur, soluğumuz kesilir, bütün gövdemiz bir sarsıntı geçirir bu us dışı sonsuzluk karşısında.

O antipüften meraklarımız, kaygılarımız içler acısı bir önemsizliğe bürünür. Büyük bir şiir dinlerken ya da insan ruhuna etki ettiğimizde buna yakın bir iç sarsıntı, bir soluk kesilmesi duyarız.

Birey olarak; farkında olmadan üzerine basarak geçtimiz bir sarı karınaca kadar hükmümüzün olmadığı ve sonsuz evren içinde bir atom zerresince varlığı dahi söz konusu olmayacak bir dünyada yaşıyoruz.

Bu büyüklükleri bizlere taşıyan felsefe, din, sanat, edebiyat işte bu içsel bilinci keskinleştirmeye yarar. Ama bundan bile yararlanmayı düşünemiyecek durumlara sürüklenmişiz.
Hayatın bu yönüne gözlerimizi kapadığımız içindir ki, bilimsel ilerlemelere, ussal gelişmelere karşılık bir düzensizlik, bir karmaşıklık içindeyiz.

Oysa ortaçağ klasik düşüncesinden bu yana çok çok şeyler değişti, bilgi, bilim ve düşünce alanlarında olsun tekno-kültür ve teknolojik atılımlarda olsun büyük gelişmeler yaşandı ve yaşanıyor.

Dünya kısa zamanda büyüsünden, gizeminden çok şeyleri kaybetti. Derken ruhun gelişimi için gerekli olan aşk, güzellik, mutluluk düzenini altüst eden sert, kırıcı bir bilim ve sanayi dünyası karşımıza çıktı. Ve gerçekte var olan aşkın ölümü de böylelikle başlamış oldu.Ölüm nedeni, aşkın doğallığına indirilen en öldürücü iki darbedir. KUŞKU ve YAPAYLIK


KÖMEN
Aşkın Rengi Mavi Düşünki Pembedir

'' Eskiden aşklar şöyle idi, böyle idi...'' diye anlatılan aşklara tanık olacak kadar büyümüşüm. Çünkü bu değişimin, bu ayrıcalığın en vurguncu, en yaralayıcı dozunu yaşayarak geldim buraya.

Eski ya da [b]yeni
, romantik ya da bir başka tanımla... Ne denli adlandırılır, ne denli tanımlanırsa tanımlansın.... Hangi kalıba sığdırır ve hangi renge boyanırsa boyansın aşk aşktır. Ve sadece iki kişilik bir duygu dünyasıdır.

Bence gerçek aşkın kök rengi mavidir. Eğer bunu bana dünlerde sormuş olsalardı yaş evresinin verdiği özellikle pembedir derdim. Oysa pembe, duygusal düş dünyasının rengidir. Eğer yarınlarda aşkın rengi ne olacaktır diye sorsalar, pembe ve mavinin karışımından doğan eflatundur derdim. Eflatun renginin daha ötesi ise küf renginin olcağını söylemeye gerek var mı.

Oysa bunun böyle olmadığı daha sonrasında anlaşılacaktır.
Bunu bir başka açıdan düşünerek anlatacak olursak; aşkın başlama noktasının pembe değil, gökmavi olduğundan söz etmek gerekir.. Bu süreci devam ettirirsek, mavi, lacivert ve küf mavisi evreler olarak anlatabiliriz... Tabiki bu benim düşünceme göre yaptığım yorumdur. Sizlerin daha değişik düşünceleri olabilir. Onları da okumak isteriz.

Düşler de öyle.
Pembeden, ateş rengine, Eflatun ve kahverengine uzayan yaş evresine göre düşsel renk armonisi gösterir...

Özetlersek.
Aşkın başlangıçtaki rengi gökmavi, bitişte ise küf mavisidir. Düş'ün başlangıçtaki rengi pembe ama bitişteki rengi ise kahverengidir

Aşk mavi bir sarmal içindedir.
Bulana aşk olsun.
[/b]


KÖMEN
Aşkına Alev

Düşünce cananin odu yüreğe
Masmavi alevi sarar her yanı
Kıvılcımlar ağıştıkça havaya
Yıldız şölenice başlar bir anı

Gönlün ocağına çıngısı düştü
Küller alevlendi çiçeklendi nar
Kızıl saçlarına güneş vurdukça
Tutuşur geceler, gündüzler yanar

Ateş bastırmasın gönlü bi kere
İçin için yanar alkor bir alev
Düşler dünyasında yağmurlaşdıkça
Büyülenir seven bengileşir yar

Bir tebessüm ki bin ömre bedel
Baharında alev, gökkuşağı yar
İpek tenli ve okşayan bakışta
Yandıkça mut veren güzelliği var

KÖMEN
Avuçlarında Serinliyorum Sevdamın

Bir pınarın sesini duyuyorum
Ve bir ırmağın çağıl çağıl akışını
Bir çöl düşünde miyim
Serap mı görüyorum yoksa
Özlem taşıyan ufuklara?

Birkaç adım ötemde akıyor pınar
Koşuyorum, daha ötelere çekiliyor ufuklar
Su sesi şırıl şırıl...
Aha şuracıkta, tutacak gibi oysa...
Ve gözlerimin ılgarında uçuşuyor dalga dalga...

Özlemin kavurduğu çöl ateşinde
Ve yalnızlığın göynük bir yerinde söyle niyorum...
Bir pamuk el tutuyor beni
Sevinin en derin bir yerinde

Masmavi düşlerinde sevinin
Bir Pınarın sesini duyuyorum
Ve gökçe bir ırmağın akışını çağıl çağıl
Avuçlarının denizlerinde serinliyorum sevdamın


KÖMEN
[SIZE=4]Aşkın Yaşı Olur mu
[/SIZE]

Başlık soruya hemen '' Olmaz! '' dediğinizi duyar gibi oluyorum.

İnsanlar genelde aşkın yaşının olmayacağını, her yaşta aşık olunabileceğini söyler ve yazarlar. Bence de... katıldığım bir düşüncedir bu. Ama, bu anlatılar ya yazılarda, ya da sadece sözlerde kalıra öylece. Yaşamın gerçeğinde ise, bu böyle olmuyor. Yaşlı birinin aşık olması adeta dile dolanıyor, sorgulanıyor, yargılanıyor... olmadık şeyler söyleniyor... Adeta her bir kişi kendince engizisyon yargıcı olup, yakılmasına karar veriyor.

Bu denli açık ve örtülü aşklar dünlerde vardı, bu gün de var, yarın da olacaktır. Ve yaşamın bu gerçeğine açıktan ya da örtülü tepkime içinde bulunanlar, kendilerinin de bilincinde olamadıkları iki yüzlülüklerini hemen ortaya koyarlar. Çünkü aşkın yaşı, mantığı, ölçüsü, biçisi,kalıbı yoktur. Bu sınırlamaları koyarsanız, aşkta var olan sonsuzluğu yoketmiş olursunuz.

İnsanlardaki iki yüzlülük, işte burada başlamaktadır. Hem '' Gönül yaşlanmaz'' derler, hem de yaşlanmayan gönül yolcularına kota uygulayarak duvar örmeye çalışırlar.

Genelde pembe düşlerle başlayan gökmavi sevdalar olabileceği gibi, eflatun düşlerle başlayan lacivert aşklar da olabilir. Psikoloji bilimi buna nasıl tanım koyarsa koysun, yaşlılık aşkı yadsınamaz bir gerçektir.

Kişi içinde yaşattığı çocukluğundan güç alarak yaşar. Önemli olan o çocuğun yaşlandırılmamasıdır. Çevremize baktığımızda içindeki çocukluğunu yaşlandıran gençlerle, o çocuğu diri tutma çabasında olan nice yaşlılar görmekte gecikmeyiz.

Bu nedenledir ki aşkın yaşı yoktur. İnsan her yaşta aşık ...


KÖMEN
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41