:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Kömen şiirleri
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41
TUTKULAR HER GÜN TAZEDİR

(Ben gökmavi tutkunuyum.)

Gökmavi özümü, geçmişimi, geleceğimi anımsatır bana...Onun yönlendirici, kutlu erkiyle varlığımı duyar, algılarım.
Gökmavi erkin verdiği umuda, muştuya, mutluluğa yürümeyi, yaşamımı bezekleyen (SÜSLEYEN) bir utku (ZAFER) , bir zorunluluk, bir sorumluluk olarak duyarım. Tıpkı A.Hamdi TANPINAR'ın deyişi gibi

'' KÖKÜ BENDE BİR SARMAŞIK/ OLMUŞ DÜNYA SEZMEKTEYİM/ MAVİ, MASMAVİ BİR IŞIK/ ORTASINDA YÜZMEKTEYİM..''

Gökmaviyi, Türk ulusunun binlerce yıllık geçmişinde yaşadığı; ama yaşatmayı bir türlü başaramadığı yaman destanları... Uganı (GEÇMİŞİ) harmanlayıp usundan sildiği çetin boranları... geleceğinin kutsanmış öyküsü... aydınlığı olarak bilirim.

Gökmavi, bir arayışın devinimi olduğu gibi, kavrayış ve algılayışın da çabasıdır... Özünde tarum-arayı (TABİAT-DOÄžA) , kendine özgü oğuşu(MEDENİYET-UYGARLIK) bulma, tanıma, yeniden kurma ereği yani, ülküsü olarak bilirim.

Gökmavi, gençkan yaşamın, dizginlenmesi zor bir yerinde, anbaşının (ALGILAMA-ANLAMA-İDRAK) , başlangıcında sarıp sarmalar duyguları, düşleri... Gökmavi bir kimlik, kişilik, ulusal duyarlılık olur sonradan sonraya... Dahası utkularla kutlu, geçmişin ve geleceğin muştucusu olur da, örüm örüm sarar benlikleri...

Gökmavi kutsanmıştır. O bir utku, umut, tutku olmuştur yüreklerde... Özünü sarmalamıştır gençliğin... Güzelliklerle donanmış, onurlandıran bir öykü olmuştur... Uçarsu (ÇAÄžLAYAN-ŞELAL) gibi dizginsizce kendine kararken, yine kendi yaratır özverili Türk gençliğini bağrından duman duman...
Sonra, yılları birbiri ardına kattıkça; yaşamın harmanında dövüle dövüle... kutlu bir ülküyü, altın ışık bir geleceğe yol göstermenin, yönlendirmenin öncülüğünü üstlendiğini algılatır kişiye..İşte bu duygular, bu kendine dönüş, kendinde varoluş serüveninin adıdır Gökmavi tutku.

Gökmavi umut ve kut birikesidir (SENTEZİDİR) . Kendinde alıkoyan, kendinde yaratan, üreten ve kendini sosuza değin yaşatan... Bu birike, bu kut duygudaşlarına düşen... kararlılığın, özgüvenin, özveri ve direncin... Dahası acıların, işkencelerin, ölümlerin adıdır Gökmavi...

Ölmek! uçmağa(AHİRET-ÖTEKİ ALEM) ermek... çığrıklara (FERYAT-HAYKIRIŞ-ÇAÄžRI) minnet, cana kaygı, tasa yoktur gökmavi umuda koşuda.

Ölüm müş! .. ne kaygı, ne tasa? Yaşamak kutlu bir görev. Ama, görev tutsaklık değildir zevklerin, toyların cümbüşüne...
Ölüm müş! Ne tasa? ...
Ay hergün şavkıyor. Taze ve diri...
Gülücükler dağıtıyor tarum-araya(DOÄžA-TABİAT)
Şavkıması yakamoz oluyor yer-suda pır pır...
Yıldızlarsa dingin yansımalar içinde...aymaz balalar gibi...
Göz kırpıyor dört bir yana...
Ama karanlıklar bitmemecesine sürüyor...
Şu kör karanlıklar...
Ufku göremezsiniz, ama yine de tanın basmasını, algunun (EVREN) gün doğumu şölene girmesini beklersiniz ya, evecence...
Karanlıklar habire zorlar da gökmaviye ulaşmanın yollarını ararsınız ya...
Yüzyılları bu umud, duygu ve bu özlem arayışı içinde adımladık...Bir kez doğup apansız batan, karanlıklara gömülen altın ışığa türküler söyledik, destanlar yaktık... şiirler yazdık... okuduk dize dize...

Yaşam ne denli de kısa...?
Ugan (MAZİ-GEÇMİŞ ZAMAN) üstüste artıkça, umutlar ağladıkça... özlemler kor gibi dağladıkça yürekleri... Erdinileşir (DEÄžİŞMEZ) oldu yanılgılarımız, yakınmalarımız, ahlarımız ve vahlarımız...
Ne önemi var bunların! !
Algu (EVREN) öyle onulmazlıklara gebe ki...
Bilinmezlerde ki kör karanlık ''GELİYORUM! '' der de geliverir ansızın. Ertelemesi yoktur..
Açık bulduğu yerden ığlım ığlım sızar da, ancak kuşatıldığınızda anlarsınız, yurt iklimlerini kundakladığını...
Artık kana işkenceye, tutsaklığa yoldaşlık başlamıştır...

Bağımsızlık, egemenlik, özgürlük, demokrasi... Nedir ki bunlar? Kendini bilmeyen, kendini tanımayan kişiden, kendini sorgulaması, kendini kollayıp denetlemesi beklenir mi? Uslarını kiraya verenler, usun değerini, usun Tanrı kut'u olduğunu bilebilir mi?

Hoş! Bu kör karanlıkta oynaşan yarasaların, şakıyan baykuşların, rakseden kara tin'lerin senfonileri varsın çala-dursun...
Gökmavi kut yolcuları utku (ZAFER) umutlarını bir örtük ateş gömsünler içlerine...
Sessiz çığlıklarını bitimsiz karanlıklarda varsın yağıların (DÜŞMAN) , çaşıtların (HAİN-CASUS) şamataları bastırsın... Ne yazar! ?
Ay yine gülücükler dağıtacak...
Yldızlar yine körebe oynamayı sürdüreceklerdir, gecelerin koynunda...
Ve aymaz çocuklar gibi umursamazca...

Gökmavi bolluk, gökmavi umut, gökmavi yürek, sevgi,sevi derinliği ve aydınlığıdır ilkin. Sonra! destan, türkü,şiir... derinleşen yüceliktir alabildiğine...
Gökmavi utkulara (Zafer) koşullu savaştır. Bengisu'nun (Yaşamsuyu-Ab-ı hayat) yudum yudum içildiği...Bilgileşme, betigleşmedir (Yazılı anıt) de aynı zamanda...

Gökmavi onurdur. Yükselen derinlik, derinleşen yükseliştir.. Bağımsızlık, egemenlik, bilgelik, erk ve erektir...Balaların, balabanların omuzlarında nazar, kırk belikli ecelerimin süsü, bebelerimin beşiklerinde el uzatarak avuçlamak istediği ilk renktir... Ufuklarca sonsuzuk... Belleğini, bellengicini törelerin gösterdiği alabildiğine özgürlüktür...
Gökmavi düğün, toy, şölendir...Ama yüzyıllarca şölenliğini doyasıya giyememiş olan...

Gökmavi yaratılış ve türeyişe tutkudur. Çilekeşlerin, yağız delikanlılarımın, umut ve özlem bacımın özü, sözü... Çalab'ına (TANRI) uzanan eli, dili, duası ve sönmeyen imanının aydınlığıdır. O geçmişin kutlu armağanı, kutsanmış emaneti, O, geleceği ilmek ilmek örecek olan bir büyük öykünün adıdır.

Gökmavi hergün taze ve hergün diridir

KÖMEN
Tutsak Haykırı

Nice kara gecelerin suskunluğunda
Yine kuşlar uçuşuyor uzaklara, binbir umut yüklü kanat kanat…
Kara vaktin sağırlığında ölüşler yaşayan ben
Sevgi ve umutdan yana…
Tekmil sevgilerin anlamı ilmek ilmek yüreğimdedir yine.

Uzak yerlerde kahrolduğumu nereden bileceksin…
Bilemezsin, bunca gecelerin susukunluğunda
Yüreğimi dağlayıp geçen yalnızlıklarımın ışığı idi özlemin.

Ben, sen ve aşkımız, ayrı uzak yörelerde…
Duygularımızdı baharı olmayan bahçelerimiz…
Ve yalnızlıklarımızdı bizi çaresiz kılan …
Acı yalnızlıklarımızdı aslında, bitiren bizi…
Zehirli oklar gibi deliyor şimdi yüreğimi uzaklığın…

Monoton bir kentin güney sokaklarına
Yürek döşedim gecelere usul usul…
Kaldırımlarda ayak izlerini düşleyerek...
Ama neden?

Sana yayla kokulu bir yöreden sesleniyorum.
Hani bozkırların ayazında büzüşmüş otlar var ya…
Hani yaz güneşinde kurumuş, göynük göynük…
Umutlarımın rengince…
İşte öyle bekliyorum gelişini

Bir delice türküdedir şimdi dudakların, biliyorum.
Ağrılı günlerimden bir soluk emeyim / gel
Kara gecelere inat susmuşluğunla
Her güzel öyküde,her şiir ve şarkıda yine sen
Sen tütüyorsun gözlerimde buram buram / gel

Bu sitemler adım adım ışıyan tan basımınadır
Ve zamanın nabzına vuran özlemimdir / gel
Özlemin boncuk boncuk kirpiklerimde.
Sana uzanıyorum kentin ve sokakların uyku kaçkını bir yerinden.

Sen bir beyaz incisin mavi derinlikler içinde.
Senin için ölümsüz bir aşk adıyorum.
Özleminin dayanılmaz ağırlığı, çaresiz adımların sonrasında başlıyor.
Nerede dualarla yüklü o ipeksi ellerin… hani nerede?

Ey bitimsiz, sıcacık sığınağım benim.
Yalnızlıklar üşütüyor beni / gel artık!

KÖMEN
Tükenİş

Özlem kavuran çöllere yağdım
Dal dal çatlamış topraklarda bitti sularım
Sancıyan yüreğim göl
Sulanır ekinim gül-i zar
Ürünüm diken benim
Ve bende umutlar tükendi

Neydim fırtınalar çevriğinde devingen
Pusulasız boranlarda, limansız denizlerde...
Umutsuz bir yolcuyum şimdi
Dudakalarımda ağlayan şarkılar...
Yalım yalım yangınındayım bir sevinin
Zaman bitti, soluğum tükendi...

Yıldırdı yalanları sevenlerin
Bir kum yılanıdır serap ve çöl
Sanrıları sararken, gölgesinde vahaların
Suskunluğum, yanılgılara sitemdi
Artık sitemlerim tükendi

İçimde özlem büyüten çöl
Issızlığı yalnızlık seranadı...
Ve ötemde nice Keremler, Aslılar tükendi
Sancıyan yanım ateşten bir göl
Çıngılandım, alevlendim ve yandım
Küllerimi leylalar savurdu
Ve bende yalımlar tükendi...

Döndüm izlerime baktım
İzlerim silinmiş, sevgiler mi yalandı...
Daha yanılmam kaçgın yıldızlara artık
Bende sevmek tükendi

KÖMEN
15161ueok5vs4cpcq2.gif



Okudugum her satır yine hüzne bogdu beni
Gözlerimden yine sen aktın yüregime dogru
Yazdıgın herbir satırı okuyuşumda yüregime birşeyler saplandı
Ben hüzne boguldum yazdıklarınla
Gizli yaram,dostum,can yoldaşım
İçimde sen varsın
Yazdıklarım sana işte bu satırlar sana
Varlıgın yazdıgın her bir satır anlam yüklü
Ben seni senin yazdıklarını özlemişim
Bu gece hüzne boguldum
Gözlerimden yüregime sen aktın yine


ÇiLeK
Türk Güzelliği Dahası Bulunamaz ki

Sizlerle birlikte tarihin oluşmadığı çağlara doğru bir gezinti yapmaya ne dersiniz? Henüz tarihin oluşmadığı, doğada korku veren ya da güzellikler sunan varlıkların Tanrı kabul edildiği ilk çağlara...

Tarih henüz oluşmaktadır. Bir yurdun kızları birer heykeldi. Mermerden yontulmuş birer heykel.. Güzel mi güzel... Ancak bu heykellerde bir katılık, donukluk ve soğukluk vardı. Bir gün tan basımında güneş doğarken bunları gördü. Bu güzel heykellerden bakışını uzak tutamadı. Beğenip sevmişti onları... Öyle sevmişti ki yakan, kavuran sıcaklığından onların özüne tunçtan renk verdi. Sıcaklığını ve yakıcılığını da...

Bir akşam dolunay ufuk ötesinden daha doğarken bu güzel heykelleri gördü... Kıskandı güzelliklerini için için... Yükseldikçe ufuktan ay daha çok parladı... Heykellerse daha bir güzelleşti... Ay şaşırdı kaldı bu güzellik karşısında. Pes etti ve gülüşlerini heykellerin yüzlerine, aydınlığını onların özlerine altın bir tepsi içinde sundu...


Güneş ve ay'ın yaptıklarını gören gece, kıskandı onları, kızdı güneşle aya. Gece de çözümü zor gizemlilikleri işledi bu güzel heykellerin gönüllerine. Yıldızlar'sa pırıltılarını sundu gözlerinin derinliklerine... Akşam heykellerdeki bu değişiklikleri farkedince, günün yorgunluğunu daha atamadan şaşırıp kaldı. Akşam da ''Ben neler verebilirim'' diye düşünürken ozanca renginin demi ile onların saçlarını boyadı.

Mermerden heykeller gittikçe güzelleşiyorlar, doğa onlara inanılmaz güzelliklerini katmayı sürdürüyordu.

Deniz onlara en seçkin incilerinden iki dizi diş ve en güzel sedeflerinden tırnaklar göderirken onların yüreklerine masmavi sularını katarak kendiyle özdeşleştirdi.


Toprak ana bunlardan geri kalır mı hiç? Toprak ana da onlara gürbüz bünyeler verdi. Ve içlerine sabrın, suskunluğun son reddesini mayaladı. Kendi gibi üretkenleştirdi onları. Sonunda da onlara uzun uzun baktı ve gururlandı...

Zaman onların kalbini kutlu duygularla yoğurdu. Erişilmez derinlikler, ulaşılamaz yücelikler verdi.

Esatir ise oklarlardan kirpik, yayından [b]kaş[/b] yapıp süsledi... Onlara yakıcı, yaralayıcı bakışlar.. ve en tatlı meltemler gibi ses verdi.

Güller dudaklarına renk sunmak için dünyanın en lal renkli güllerini onlara elçi olarak göderdi. Karanfiller yanaklarının ve tenlerini rengini verirken, saçlarının kıvrımlarını yapmak için en güzel renklerini seçerek gönderdi...


Ceylanlar... Bakışlarının tutsak eden gücünü...
Sülünler... endamlarının güzelliklerini, süzgün, [b]gizemli ve efsunlayan duruşlarını...[/b]
Keklikler, adımlarının ahengini verdiler...
Bülbüller...! Gülleri hepten unutarak onlara hayranlıktan dona kaldılar. Yurtlarını, özgürlüklerini bir yana iteleyerek, onların hançeresindeki kafese girdiler...

Kelebekler, inceliklerini, coşku ve neşelerini... sevgi, gönül ve ruhlarını güzellikleriyle bezediler...
Irmaklar coşkularını onların içlerine taşıdılar...

Ve doğa! Doğa onlara can vermesi için Yüce Tanrı'ya yalvardı günlerce. Yüce Tanrı onlara baktı ve beğendi. En güzel, en kutlu bu eseri için yarattığı ruhu ve canı onlara armağan etti.


Beşer tarih onlara bir ad aradı. Ezelden ebedden ilham istedi. Ve onları yaratıldıkları yurdun adı ile adlandırdı. Onlara TÜRK KIZLARI dedi

KÖMEN
Uçmaga Kanadım Ol

Ben, ilk bırakıp gittiğin gibi bulacağın o yerdeyim
İçime ateşten damlalar yağdırdığın
Sevdamın matemindeyim
Yitirdiğim gün seni zamanı da yitirdim
Sen nerdesin, ben nererede
Şimdi hangi mevsimde ve hangi zamandayım?

İçimde dağlayan bir acı, dışımda dağ suskunluğu
Hazan gibi soluyorum, lav gibi eriyorum,
Sokaklar,caddeler, kaldırımlar soluğuma yapışıyor
İzdüşümünü bulvarların üşüyen yanlarında
Balkonların, pencerelerin titrek ve solgun yüzünde
Rengini, kokunu seni arıyorum…

Oysa sen yanımdasın, yanı başımda, aha şuracıkta,
Bir selvi gölgesinin altında boylu boyunca
Gem vurulamayan acılar içinde,
Gözyaşlarımın toprağını suladığı bu yerde
Özlemine mıhlanıyorum, özlemine mıhlanıyorum

Sevdanın izdüşümünde, şimdi zaman kurşuni
Mevsimler öksüz buruk, yitmiş çiçeklerin rengi
Ve ölük çığlıklar içinde, geçerken bütün anlar
Bir başka dünyadadır, dönüşü olmayanlar…

Uçmaga kanadım ol, beni de al yanına
Gelmek istiyorum sessizce, kanatlarında tek sana

KÖMEN
Ufuk Gözlüm

Sana fosilleşmiş sözcükler, dilucu yalanlar yazmayacağım.
Bildiğince, anladığınca, öngörülerince
Oku beni, anla beni, yaz beni...
Çünkü ben orada olacağım.
En metruklarında yüreğinin...

En gerek duyduğun bir günde oradan çıkar beni,
Oku beni, anla beni, yaz beni....

Bir anlatılamaz, anlaşılamaz sevdadır ki yaşadığımız.
Ben baharın yeniden ilkine doğarken,
Yaşanmamış baharıma doğuyorum...
Sen, vurgunlar içinde yaşayamadığın baharında yitiyorsun,
Yeniden doğmak adına...

Beklenmedik bir sağnağın susuz bir akakta
Çağıldayarak ırmaklaşmasıdır bu.

Yaşam bir damla su gibidir.
Çaba ve çırpıntısında okyanusuna ulaşmak vardır.
Benim okyanusum da sensin Ufuk Gözlüm.

KÖMEN
Unutulur Şafak Ninnileri

Şafak uykularında bir ninnidir
Mavi salkımlı düşlerim
Bıçak sırtında gezinirken yeniden
Kozasını çatlatır en soylu umutlarım

Ufkumun burçlarında masmavi düşlerim
Bir alev kuşatmasında devinir için için
Dalgalanır yalımı, sindikçe siner derinliklere
Çeker içine çavdar kılçığı gibi aşkına bir ateşin

Gün başlarken bir evecenlik çöker yollara
Yollar yar, yollar ağyar, yollar çetin
Unutulur gecelerde kalan ninniler
Şafağın mavisinde günaydınlarla kendime gelirim


KÖMEN
Unuturdum Yakın Olmasan

-I-

Öyle uzaksın ki bana
Ve yakınsın öyle de
Yıldızlar ötesince ulaşılmaz
Canevimde sevin devinir durur
Öyle de caniçre bir cansın
Aha, şuracıkta
Yurtlandığın yüreğimde
Har anımda ve her yanımda
Bir nefescik gibi ığlım ığlım
Öyle uzaksın ki bana

-II-

Düşlerin bastırmasa gecelerimde
Göynük göynük yanmasam
Abanmasa gözlerin gözlerime
Tütmesen yürek kıraterlerinde buram buram
Yağmur gülleri gibi ıpıslak...
Ve köz kundağı özlemin kokmasa
Yalnızlıklarımda
Bütün düşlerimi
Bütün anılarımı senden yana
Silerdim bir bir
Ve unuturdum
Unuttuğunca senin gibi
Unuturdum yakın olmasan


KÖMEN
KAÇ ÇENTİK ATTIM AÄžAÇLARA SEN GİDELİ

Bir serap gibisin...
Ardından koştukça gece gündüz
daha bir uzaklaşıyorsun...
Beklemelere gömülüyorum..
karanlık beklemelere...
Gecenin siyahi laciverdini alıyor beklemelerim..
Umudumu yitirdiğim anda yeni bir serapla geliyorsun
Sana uzanmış muhtaç ellerimin erasına..

Sarılmak istiyorum..
Öpmek..
Sindire sindire koklamak istiyorum tenini...
Kollarım açılıyor...
Kolarım kavuşuyor..
Bir boşluğu sarmalıyor kolarım..
birbirine kenetlenmiş olarak.
Ve sen yoksun...

Yokluğuna çentik atıyorum ağaçlara...
Her bir ağaçta kaç çentik oldu,
Kaç takvim yaprağı koparadım saldım rüzgarlara...

Meltemce gelişin
ve fırtına gibi gidişin yok mu...
Küllenmeye duran yürek ocağıma
çıngılar düşürüşün yok mu...
Ve apansız gelişlerin gibi
apansız gidişlerin yok mu...?

Seveni daha ne öldürebilir ki..?
ne öldüre bilir ki daha....

KÖMEN
(yeni..27.9.008-13.20)
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41